Halkın da bir defteri var

Kahramanmaraş, 7 Şubat 2023. Fotoğraf: Adem Altan, AFP, Getty Images.
Kahramanmaraş, 7 Şubat 2023. Fotoğraf: Adem Altan, AFP, Getty Images.

“Yalan haberler ve çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri takip ediyoruz. Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız.”
— Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , 7 Şubat 2023

Saniyeleri saya saya ekranları takip edenlerin adı gibi bildiği bir gerçek var: İnsanları birbirine düşürmeye çalışan olmadığı gibi, insanlar hiç olmadığı kadar birbirine kenetlenmiş hâlde. Bunu ancak başkasının acısıyla, derdiyle, haksızlığa uğramasıyla kederlenenler anlayabilir. Enkazdan kurtarılmış bir bebeğe, kaybettiği kızının elini bırakamayan bir babaya, açta açıkta bekleyen her yaştan insana bakarken kendi çatısından mahcup olan insanlar bilir. Utanmanın, mahcup olmanın erdemi değil bu, hakikatin parçası.

Önce adımız gibi bildiklerimizi söyleyelim. Bizi birbirimize bağlayan empati denen şeyin böyle kolaylıkla kurulması, aynı koşullarda yaşamaya çalıştığımızın sezgisidir. Bizim yurdumuza gelen yollar kapanır, evler yıkılır, sesler geç ulaşır. Daha yaşanmadan biliriz ki biz bize kalacağız nihayetinde. Tam olarak bu gerçeğin bilincidir bizi böyle hızlı kenetleyen, örgütleyen, dayanıştıran. Halkın defterinde yazan budur.

Saraylar genelde depremde yıkılmaz, sahipleri insan içine ancak korumalarla, konvoylarla, sinyal dağıtıcı araçlarla çıkabilir. Özel kalemleri, danışmanları, sözcüleri aynı güçler tarafından korunur. Siyasal ve sınıfsal statülerini korumak için gözden çıkarmayacakları hiçbir şey yoktur, çünkü o statünün kendisi türlü türlü felaket, kaza veya savaş enkazı üstüne kurulmuştur. Onların defterinde yazan budur.

Tarihin bir anını dondurabilsek, bir saniyeliğine bakabilsek gördüğümüz bambaşka iki defter, iki farklı yazı, iki başka siyaset olur. Bu ayrımı yeniden hatırlatmak borcuyla yazmak ve söylemek zorundayız.

Siyaset diye çok uzun süredir seçim hesapları, haber bültenleri, köşe yazıları, bitmek bilmez analizler gösteriyorlar, dinletiyorlar. Onların defteri daha dilimizden sorular dökülmeden hızlıca verilecek, kendi işlerine yarayan yanıtlarla yazılıyor. Kader diyerek ağzımızı, elimizi bağladıkları bu anbean tuttukları defter. Her şey daha yeni olmuştu “Dünyanın en büyük felaketi, nasıl yetsin devlet?” dediler. Kamu kaynaklarının tümünü seferber etmeyi düşünmediler. Enkaz altından ses geliyor yardım edin derken “Yeniden çok güzel şehirler kuracağız,” dediler. “Kimse yok burada” diye gerçeğin acı yüzünü gören ve gösteren insanlara “yalancı” dediler. Bu yazı da aynı hızla kendi defterimizi tutmak için yazılıyor. Acil haberlerin uçuştuğu akışta kalabalık etmek için değil, tuttuğumuz bilinsin.

Sorularla başlayalım. Kim yaptı bu yıkılan binaları? Tek suçlu inşaat şirketleri mi? İzni kim verdi? Kim imzaladı yarım yanlış denetim raporlarını? Kim meclise gelen önergeleri reddetti? Kim uyarıları duymazdan geldi? Neden alabildi bu riski? Neye güvenerek altından kalkacaklarını sandı olası bir felakette? Kim göz yumdu bu felakete? Hangi büyük şirketler depremin ilk gününde sessizliğe gömüldü? Kim seferber etmedi tüm kamu kaynaklarını dakikalarla yarışırken? Kim ekonomik, siyasal gücünü kamu yararına kullanmak yerine, ihtiyaç olan her malzemeyi temin etmek yerine, onları halkın parasıyla kiralamaya devam etti? Kim bütün gücünü sadece otoritesinin sarsılmamasından yana kullandı? Kim borsadan hisse aldı daha felaketin ilk gününde? Kim kapattı iletişim ağlarını bu sorular duyulmasın diye? Kimler “şimdi vakti değil, önce cenazeler kalksın” dedi?

Yalan diyip işin içinden çıkılamayacak gerçek: Dün bile çok geçti.

Bizim defterimizin siyasetinin zaman zaman unuttuğu sorular ve yanıtlar bunlar. Unutulmasından daha doğal, daha insanca ne olabilir? Şimdi insanların yası var tutulacak, cenazesi var kaldırılacak. Dişini tırnağına takarak kurduğu hayat yıkılmış, onu daha yeniden kuracak. Her zamankinden daha çok siyaset yapacağız dediğimiz zaman siyaset esnafının kavgasına dahil olmayı kastetmiyoruz. Siyaset bu soruları sormaktır, başkalarının şimdi çıkaramadığı sese güç vermektir. Şimdi taşıyacak mecali olmayanların yük haline getirdikleri yurttaşlık bilincine omuz vermektir.

Siyaset esnafı da siyasetin halk defterindeki anlamını biliyor. Önce usulen sevgiyle ve saygıyla selamlıyorlar. Şimdi verdikleri yanıtlar henüz sorulmamış sorulara verildiği için aceleyle, ardı ardına sıralanıyor. Karşılarında emirlerine amade bir medya ordusu olduğu için istediklerini söyleyebiliyorlar. Felaketin bilançosunu verip başka sayılarla devam ediyorlar. Halkın defterindeki yanıtların kendi defterlerindekini boşa çıkaracağını biliyorlar.

Siyaset denen şey, bir arada yaşayan insanların hayatlarının nasıl kurulacağının tartışmasıdır. Güvenliklerinin, sağlıklarının, barınmalarının, eğitimlerinin nasıl yapılandırılacağının sorusudur. Devlet bu soru üzerine kurulmuştur, ortada devlet yok diyorsak, o bizim için olmadığından yoktur. Kendi devletimiz için siyaset yapmak zorundayız. Bizim defterimizde bu sorular sorulmadan, yanıtları yazılmadan açılacak yeni bir sayfa kalmamıştır.

Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.

Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Sevebilmenin iflası

Kendi düşmanın gibi, ezersin kendi canevini.” –Shakespeare Malum sözü biraz terse büküp, bir soru sorarak başlayalım: Peki, hassas…
Total
0
Share

vesaire sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et