Teknolojinin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda tahakküm: Gig ekonomisi

“Bazı şeyleri açıklığa kavuşturalım. Seni işe almıyoruz, şirkete katılıyorsun. Buna katılmak demeyi tercih ediyoruz. Bizim için çalışmıyorsun, bizimle çalışıyorsun. Yani bizim için araç kullanmıyorsun, ama bize hizmet ediyorsun. İş sözleşmesi yok, performans hedefleri yok, yalnızca teslimat standartlarından sorumlusun. Maaş yok ama ücret var. Anlaşıldı mı? Mesai saati yok, hep müsait olacaksın. Bize katılınca markamız sayesinde kendi dağıtım işini kurmuş olacaksın. Kendi kaderini kendin belirleyeceksin.”

Ken Loach’un Üzgünüz, Size Ulaşamadık (Sorry We Missed You, 2019) filminin açılışında, depo şefinin iş başvurusu yapan Ricky’ye söylediği bu sözler, son yıllarda olağanüstü bir ivmeyle büyüyen “gig ekonomisi” olgusunu kolay anlaşılır biçimde özetliyor. Türkiye’de de örneklerini çoktandır gördüğümüz bu “yeni nesil” iş modeli, büyük dijital platformların dayattığı kısa dönemli sözleşmeler, esnek saatler ve düzensiz gelirle malul bir emek rejimini tanımlıyor.

Yirminci yüzyılın büyük bölümünde liberal ekonomi politikalarının temel başarıları olarak sunulan tüketim patlamalarının ve kitlesel mülk sahipliğinin kaynağı olan çalışma hayatı gitgide güvencesiz hale geliyor. Esnek çalışma (gig) ekonomisi de elbette dijitalleşmenin yanı sıra küresel iktisadi etkenlerin işçiler aleyhine gelişmesi sayesinde hızla büyümeyi sürdürüyor. Özellikle 2008’deki küresel finansal krizin ardından güvenceli işlerin azalması ve işsizliğin yükselmesi insanları “yarı zamanlı” veya “parça başı” işler yapmaya sürüklüyor.

Bir asır önce müzik endüstrisinde filizlenen (1920’lerde caz müzisyenlerinin tek seferlik performanslarını tanımlıyordu) “gig” terimi, artık birçok endüstri için geçerli olacak biçimde genişliyor. Yolcu taşımacılığından kuryeliğe (Uber), tesisatçılıktan muhasebeciliğe (Armut), çevirmenlikten tasarımcılığa (Fiverr) kadar birçok işkolu esnek çalışma ekonomisinde yerini alıyor. Hizmete dayalı işlerle büyüyen esnek çalışma ekonomisi şu anda dünyadaki çalışan nüfusun üçte birini kapsıyor, önümüzdeki beş yıl içinde brüt hacminin 500 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Esnek çalışma ekonomisine yaslanan dijital platformların işleyişi basit, emeğini arz edenleri ve hizmeti talep eden müşterileri birbirleriyle eşleştiriyorlar. Elbette arz ve talep ancak iki tarafın da ödeyeceği bedeller aracılığıyla eşleşebiliyor. Platformlar işçilerden en yüksek performansı, müşterilerden de en yüksek komisyonu bekliyorlar. İşçiler onları daha fazla çalıştırmak üzere tasarlanan algoritmalarla baştan uca denetleniyor, müşteriler de şirketlere sundukları kişisel verileri sayesinde daha fazla hizmet almaya teşvik ediliyor.

Platformların ekonomik gücünü platforma dahil olan üreticilerin sayısı ve yazılım altyapıları belirliyor. Bir platformda ne kadar üretici veya gig işçisi varsa tüketiciler için hizmet o kadar hızlı ve ucuz veriliyor. Bu nedenle şirketlerin öncelikli amacı üretim ve gig işçilerini kendi platformlarına çekmek oluyor. Platformdaki üretici ve kullanıcı sayısı arttıkça, platformun arzı ve talebi eşleştirme gücü daha da yükseliyor.

“Kendi işinin patronu ol” veya “istediğin zaman, istediğin kadar çalış” gibi sloganlar gig ekonomisinin çalışanlara yönelik en popüler söylemleri arasında yer alıyor. Bu model işveren açısından fazlasıyla çekici: tam zamanlı işçilerin çalıştırılmaması için aylık sabit giderlerin çoğunu ortadan kaldırıyor. Çalışan ise özlük ve hukuki haklarının birçoğundan feragat etmek zorunda kalıyor. Bir başka deyişle, sigortasız, güvencesiz, sendikal haklarını ve emeklilik haklarını elde edemeyeceği bir çalışma hayatına teslim oluyor. Dahası, esnek çalışma belirsiz saat aralıklarında çalışmayı da gerektirdiğinden yorucu ve yıpratıcı bir hal alıyor. İnsanları, Ricky gibi başlarına bir kaza geldiğinde veya saldırıya uğradıklarında bile borçlarını ödeyebilmek için işe gitmeye mecbur bırakıyor.

Esnek çalışma ekonomisi eski şarabı yeni şişede sunuyor, borç ve emek süreçleri arasındaki ilişkiyi derinleştirerek sürdürüyor. Örneğin, Ricky gibi kuryelik yapanlar teslimat standartlarına uygun araçlar satın alabilmek için kredi çekip yüklü miktarlarda borcun altına giriyorlar. Yüksek enflasyonun yanı sıra araçların yakıt ve bakım masrafları borç yükünü ağırlaştırıyor. İşçiler de istediği zaman değil, haftanın her gününü borçlarını kapatmak üzere kaza ve yaralanma riski altında çalışarak geçiriyorlar. Dahası, bizzat ödemek zorunda oldukları sigorta primlerini ödeyemediklerinden sağlık hizmetlerinden de yararlanamıyorlar.

Velhasıl, uzun tarihsel mücadeleler sonucunda kazanılmış işçi haklarını mevcut iktisadi ve toplumsal koşulların desteğiyle hiçe sayan gig ekonomisi, işçi sınıfını tarihsel olarak en zayıf anında yakalayarak borçlandırma ve alternatifsizlik sayesinde finans kapitale daha fazla bağımlı hale getiriyor. Teknolojinin imkanlarıyla işçileri esir alan yeni bir tahakküm aracı olma özelliğini gitgide pekiştiriyor.

Buraya kadar ana hatlarıyla özetlediğim “gig ekonomisi” olgusu hakkında daha kapsamlı bilgiye ulaşmak için Kompleks’in ilk fasikülünü inceleyebilirsiniz. Odaklandığı konuyu oluşturan her bir parçaya derinlemesine bakarak, analog ve dijital hikayeler hazırlayan bir yayıncılık girişimi olan Kompleks, gig ekonomisinin bireylere, topluma, kültüre ve geleceğe yansımalarını beş ana bölüm altında bir araya getiriyor.

Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.

Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

1 Yorum

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Sevebilmenin iflası

Kendi düşmanın gibi, ezersin kendi canevini.” –Shakespeare Malum sözü biraz terse büküp, bir soru sorarak başlayalım: Peki, hassas…
Total
0
Share

vesaire sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et